Mars Mücadelesi


MARS MÜCADELESİ

Dünya’da yaşamın son bulması, aynı zamanda insanlığında sonunun gelmesi anlamına mı geliyor? Her geçen gün kendini ve çevresindekini geliştirme potansiyeline sahip olan insan zekası, ırkının sürdürülebilirliği söz konusu olduğunda adeta yeni çağ başlatacak kadar eşsiz bir güce dönüşüyor.
Teorik olarak bulunduğumuz gezegenin yaşamı doğuran, destekleyen faaliyetlerinin sona ermesi gezegenimizdeki tüm yaşamın sona ermesi anlamına gelir ama insanlığın değil.
Dünya’daki oksijen miktarının azalması, hava kirliliğinin artması, mevcut olan su kaynaklarının kirlenmesi, bazı su kaynaklarının kuruması ve insan nüfusunun da her geçen gün artmasıyla giderek yaşamsal fonksiyonlarımız sınırlanıyor. Dolayısıyla gezegenimizin geleceği adına olumsuz öngörüler ile karşılaşıyoruz ve de çok kesin bir şekilde biliyoruz ki Dünya’da yaşam bir gün sona erecek. Bu cümlelerimi dayandırdığım ve destekler nitelikteki spekülasyonlara göre 50 yıl içerisinde devletlerarası politik su savaşları öngörülüyor. Takibinde oksijen dahil temel kaynaklarda ciddi oranda değişim ve azalma olması öngörülüyor.
Yukarıda bahsini ettiğim nedenler geleceğimiz ve insan neslini sürdürebilmemiz adına başka gezegenlere adım atmamız gerektiğini zihinlerimize perçinliyor. Çoğunluğa göre ütopik bir yöntem ancak kendimize cüretkar hedefler koymazsak, insan toplumunun gelişimi bazı alanlarda ilerlemeyecek hatta geri düşecektir.
Global çaptaki bilim insanları, devletler, kurumlar veya özel şirketler bu küresel tehditin farkında. Üstelik sadece farkında olmak ile yetinmiyorlar insan neslini sürdürebilmek için milyarlarca dolar bütçe ayırıp çeşitli vizyon ve programlar geliştiriyorlar. Yine bu programlar kapsamında gezegenlere çeşitli roverlar, sondalar ve uydular gönderiyorlar. Başka galaksilerde ve güneş sisteminin dışındaki kısımları incelemek için radyo teleskopları kullanıyorlar.
Evet, çoğumuzun ancak bilim kurgu filminde olur şeklinde söylemlerde bulunduğu bu konu hakkında milyarlarca dolar yatırımda bulunuyorlar. Dünya dışı yaşam ve kolonizasyona yönelik çalışma yürüten güncel taahhütler arasında NASA, ESA, Roscosmos, ISRO, CNSA gibi kurumsal ajanslar ile birlikte SpaceX, Lockheed Martin ve Boeing’in ortaklığı ile kurulan United Launch Alliance (ULA) gibi özel sektörlerin taahütleri yer alıyor.
Bu kapsama dahil, güneş sistemimizde bize en yakın ve yaşama en elverişli gezegenlerden bir tanesi MARS. (Mars’tan sonra bir de Satürn’ün uydusu Titan var.) Mars dört milyar yıl önce tıpkı Dünya’daki gibi denizlere ve yüksek oranda oksijene sahipti. Peki ne oldu da Mars bugünkü zehirli gazlar ile dolu, nerdeyse hiç yok denilebilecek kadar az atmosfere sahip kızıl bir gezegen görünümünü aldı? Mevcut atmosferini neden kaybetti? Neden şu anda yaşam yok? Mars’ı tekrar yaşanabilir bir hale getirmek için neler yapılabilir? Daha pek çok sorunun cevabını, alanında uzman birçok akademisyenin, bilim insanının ve araştırmacıların görüşleriyle cevaplandıracağım.
Öncelikle daha detaya girmemişken gelin Mars’ı kısaca bir tanıyalım.



MARS’ı Tanıyalım:
Mars’ın Güneş’e olan uzaklığı 142 milyon mil yani yaklaşık olarak 228 milyon kilometredir. 6,791 kilometre çapında, 25 derecelik eksen eğimine sahiptir. Yüzeyi demir oksitler nedeniyle kızıl renktedir. Çok ince bir atmosfere sahiptir. Bir yılı 687 Dünya günü uzunluğunda, bir günü 24 saat 37 dakikadır. Yer çekimi Dünya’nınkinin 0,375’i kadardır. Gezegenin ortalama sıcaklığı -62,777778 santigrat derecedir. Atmosferi ise çoğunlukla karbondioksit ve biraz da su buharından oluşur.

Marsta Yaşamın Olması İçin Ne Gerekir?
Yaşamın ve kolonizasyonun sağlanabilmesi için temel faktörleri üç ana başlık altında sıralayabiliriz. Bunlar; canlıların ve mikro organizmaların enerji gereksinimlerini giderebilmesi için enerji kaynakları, bazı besinler ve kimyasallar gibi yaşam döngüsünün temel sürdürülebilirlik ihtiyacını karşılayan organik bileşenler ve en önemlisi su.
Mars’ta şu anki sabit verilere göre bu faktörlerden iki tanesi keşfedilmiş durumda. Temel enerji kaynağımız ve katı halde de olsa su keşfedilmiş durumda. Geriye sadece organik bileşenler kalıyor. Tabi bu faktörlerin birbirleri ile ilişkili olduğunu belirtmekte fayda var. En basitinden keşfedilen katı haldeki su kütlesinin yaşamsal faaliyet içeren bir opsiyona dönüştürmek istiyorsak, belirli ısı kaynaklarına yani enerjiye ihtiyacımız var. Ama biz insanlar Mars’ta bu faktörleri tam anlamıyla keşfetmeyi beklemeyeceğiz gibi gözüküyor. Rover ve uydu gibi çeşitli keşif misyonları titizlikle sürdürülüyor ancak diğer tarafta da devlet ve özel sektör kolonizasyon için de yoğun çaba sarf ediyor. Yani demek istediğim Mars’ta keşif programları ile yaşam bulmayı beklemeden kolonizasyon başlayacak. Zaten keşif programlarının amacı sadece bununla kısıtlı değil. Aksi durumda saçmalık olurdu.



Neden Mars Seçildi ve Mars’taki Yaşam Neden Son Buldu?
Mars’ın neden seçildiğini yada neden Mars’ta bu kadar ısrarcı olduğumuzun temel sebebi gezegenimize en yakın yaşama elveriş potansiyeli yüksek olan gezegen olması olarak söyleyebiliriz. Yıllardır Mars üzerinde yapılan çalışmaları detaylı olarak bir bakalım
Uzmanlara göre 3,5 veya 4 milyar yıl önce Mars’ta yaşam vardı. Hatta günümüzde Dünya’da ki gibi göller, denizler ve nehirler vardı. Bu da bizi tekrar Mars’ı yaşanabilir bir gezegen haline getirebilme fikrinde ısrarcı kılıyor.
Bu konu ile ilgili danıştığım daha önce TESS ve NASA’da şimdi ise Massachues Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) doktora sonrası araştırmacı olarak görev yapan astrofizikçi değerli hocam Tansu Daylan şunları ifade ediyor:
‘‘Mars’ta daha önce yaşam olmuş olabilir. Çünkü yer değiştiren su olduğunu biliyoruz. Yaşamın neden tam olarak son bulduğu bilinmiyor. Büyük ihtimalle Güneş Rüzgarlarının etkisiyle manyetik alanını kaybetti. Manyetik alanlarını kaybedince atmosferini tutamaz kayasal bir gezegen haine geldi.’’
*Güneş rüzgarları; Güneş’in üst atmosferinden yayılan bir plazma dalgasıdır.
Gelin, Tansu hocamızın cümlelerini detaylandırarak anlatalım.



Geçmiş dönemlerde yaşam olduğu fikrini, mevcut keşif programlarından ve örnek olarakta resimde gördüğünüz gibi akıntıların yol açtığı adeta kurumuş bir nehri andıran kanallardan çıkarıyoruz. Bir de şöyle bir ihtimal var. Bu tarz kanallar sadece su ile oluşmuyor. Akışkan bir madde olması yeterli. Buda bizi lavlarında oluşturmuş olabileceği kanısına götürüyor. Yani tam anlamıyla bir lav okyanusu. Amaa gelin görünki yapılan analizler bunun lav olamayacığını varsayıyor. Sayın Tansu Daylan, sadece jeolojik olarak değil kimyasal olarakta testlerin yapıldığını takibinde  ‘‘Suyun çözdüğü tuzlar ile volkanın geride bıraktığı izler çok farklı’’ ifadeleri ile sözlerini noktalıyor.
Yapılan mevcut analizler de bu cümleleri destekler nitelikte.
Mars’ta sıvı su keşfedilmesinin üzerinden geçen bir kaç yıl içerisinde yapılan keşifler, gezegenin kurak görüntüsünün ardında geçmişte fazlasıyla canlı olduğunu akıllara getiriyor.



Ayrıca bu işlemler sayesinde de yine Mars meteroitleri üzerinde yapılan çalışmalar, gezegenin oluşumunun Dünya’dan farklı olduğunu ve hidrojeni de dışsal etkenlerden elde ettiğini anlıyoruz. Mars oluşumsal olarak her ne kadar Dünya’ya benzemese de iç yapısal olarak Dünya ile benzerlik gösteriyor. Yani Dünya gibi çekirdek, manto, yerkabuğu ve atmosfer gibi katmanlardan oluştuğu biliniyor. Geçmişte lav okyanuslarına sahip olduğu iddia edilen Mars’ın, (gerçekten bu akışkan madde lav ise) plaka tektonikleri gerçekleştiğine dair izler taşımıyor. Bu da yer kabuğunun mantodaki jeolojik akışkanlar ile atmosfer arasında bir fizyo-kimyasal bariyer oluşturduğu anlamına geliyor.
Yüzeyinde sıvı ve katı halde su bulunan Mars, çok ince bir atmosfere sahip. (Öyle ya atmosfer inceliğinden dolayı NASA, gezginleri Mars yüzeyine indirmekte fazlasıyla zorluk çekmişti.) Ayrıca atmosferin çok ince olmasında dolayı yabancı cisim ve göktaşları marsın atmosferine girmesi durumunda Dünya’daki gibi parçalanmasına sebep olmaz. Büyük oranda hızlarını ve kütlelerini koruyarak gezegenin yüzeyine ulaşır. Bu önemli bir dezavantaj. Dünya’da bile sık sık meteor sorunlarıyla karşılaşırken Mars’ta işin içinden hiç çıkamayız.
Şimdi gelelim bir diğer konuya. Mars’ın yüzeyinde  su var dedik. Ama bu su Mars’a nereden geldi?



DijitalX’in makalesine göre bu kritik soruya cevap bulmak isteyen Arizona Üniversitesi’nden araştırmacılar, Kuzeybatı Afrika 7043 (nam-ı diğer Siyah Güzellik) ve Allan Hills 84001 adı verilen iki meteorit parçası üzerinde analizler yaptı. Her ikisi de Mars’ın yüzeyi altında akışkanlar ile temas ettiği düşünülüyor.
Geçmişteki meteorit analizleri ise Mars’ın kayalarının fazlasıyla harap olduğunu ve çeşitlilik gösterdiklerini ortaya koymuştu. Araştırmacılar, Mars’ın iç yapısının Dünya’ya benzerlik gösterdiği düşüncesinden yola çıkarak meteorit örneklerindeki izotop farklılığını iki olasılığa dayandırdı: Birincisi yüzeyde yaşanan çevresel değişimler (kirlilik gibi), ikincisi ise atmosfer ile etkileşim. Her ne kadar Mars’ın yerkabuğu tüm geçmişi boyunca değişmemiş gibi görünse de, meteoritlerden elde edilen izotopik oranlar Dünya’da bulunanlar ile Kızıl Gezegen’in atmosferindekilerin arasında bir yere yerleşti.
Tüm veriler Mars’ın geçmişte çok güzel bir gezegen olduğunu doğruluyor. Peki bu yaşam neden ve nasıl sona erdi? Mars’ta yaşam olabilmesi için yeterli miktarda  atmosferi olması gerekir. (hiç olmadığından değil, yeterli miktarda olmadığından bahsediyorum.)



Mars Atmosferini Neden Kaybetti?
18 Kasım 2013’de Mars yörüngesine MAVEN (Mars Atmosphere and Volatitle Evolition) adında bir uydu yerleştirdi. Bu uydu bir yıl boyunca Mars atmosferini ve atmosferi etkileyen rüzgarları gözlemledi. Gözlemler ve incelemeler sonucunda Güneş Rüzgarları’nın, korumasız kalan Mars atmosferine zarar vererek zamanla yok ettiği kanısına varıldı. Güneş Rüzgarları’da korumasız Mars atmosferine zarar vererek zamanla yok etti.


Atmosfer Neden Korumasız Kaldı?
Mars, Güneş Rüzgarları’nı saptırmakta ve atmosferi korumakta büyük önem taşıyan bir manyetik alana sahip değil. Güneş’ten uzaya savrulan şiddetli Güneş fırtınalarından dolayı Güneş Rüzgarları’nın şiddeti yirmi kata kadar artarak Mars atmosferini hızla tüketiyor.
Aşağıdaki resim ile manyetik alanın önemini daha iyi kavrayabilirsiniz. Sol taraftaki resimde yer alan Mars manyetik alanı olmadığı için Güneş Rüzgarlarının etkisine maruz kalırken, Dünya’daki manyetik alan sayesinde Güneş Rüzgarları’nı nasıl savuşturabileceğini görüyoruz.


Kafamızda bir soru daha oluştu;

Mars’ın Manyetik Alanı Neden Yok?
Dev göktaşları, atmosferin ince olmasından dolayı fazla parçalanmadan yüzeye çarpıyor. Bu çarpmalarla milyarlarca yıl yüzey kabuğunu eriterek çekirdeğin hızla soğumasına neden oldu. Bir gezegenin manyetik alana sahip olabilmesi için sıcak bir çekirdeğe ve güçlü bir dinamo etkisine sahip olmalıdır. Fakat Mars, küçük bir gezegen olmasından dolayı mevcut ısısını koruyamadı ve iç kesimleri hızla soğudu. Üstelik manyetik alanın ortdan kalkmasıyla, Güneş radyasyonu atmosferdeki ve yüzeydeki su moleküllerini çok hızlı bir şekilde parçaladı. Ayrıca bu parçalanma sonucuna hafif olan hidrojen uzaya kaçarken ağır oksijen yer kabuğuna inerek demir içeren kayaları oksitlenme yoluyla paslandırdı. Böylece hem yüzeyde bulunan sıvı su kayboldu, hem de bugünki kızıl gezegen oluştu.

Yeri gelmişken komplo teorilerinide es geçmek olmaz. Konunun bilimselliğine önem verdiğim kadar, konular ile ilgili ortaya atılan bazı teorileri aktarmakta fayda olabileceğini düşünüyorum. Sonuçta bunlarda bir yorum. Çeşitlilik önemli. Bilimsel bilgilerde verdiğim hiç bir veriyi resmi kaynaklardan araştırmadan yazılarımda yer vermiyorum. Tüm verilerin kaynakları en sonda mevcut. Komplo veya doğrulanmış teorileride belirtiyorum. İçiniz rahat olsun.
Bazı komplo teorisyenleri, Mars’ta yaşamın var olduğu zamanlarda dönemin dünya medeniyetleri ile iletişime geçmiş olabileceğini iddia ediyorlar. Tabi bu dönemlerde her iki medeniyetinde yüksek teknolojiye sahip olduğu ortaya atılıyor. Bunlara örnek olarakta Marst’ta keşfedildiğini iddia ettikleri Mısır Piramitlerine benzer hatta aynısı diyebileceğimiz piramitler var. İlginçtir ki bu Mars’taki bu piramitler ile Mısır’daki piramitlerin coğrafi kordinatları aynı olduğu iddia ediliyor. ( Yoksa Mars’ta mı Firavunla yönetiliyordu? 😊)
Yaşamın son bulmasına ilişkin ise, kendi içlerindeki çatışmasızlıklardan dolayı birbirlerini yok ettikleri, hayatta kalan çok az kişinin ise yeraltında yaşamlarına devam ettiği öne sürülüyor. Tabi bunlar iddia. Ben bilimsel verilere inanmanızdan yanayım, doğru olan her şey muhakkak bilimle açıklığa kavuşur.



Mars'ın Dünya İle Benzer Noktaları Nelerdir?
Yığın bileşimi, boyutu ve yüzey çekiminde Venüs’te Dünya benzer, ancak Mars'ın Dünya'ya benzerlikleri kolonileşmeyi göz önüne alındığında daha cazip hale geliyor. Bunlar:

Mars günü (veya sol ) Dünya gününe çok benzerdir. Mars'ta bir güneş günü 24 saat, 39 dakika ve 35.244 saniyedir.
Mars, Dünya'nın% 28.4'lük bir yüzey alanına sahiptir, bu da Dünya'daki kuru toprak miktarından (Dünya yüzeyinin% 29.2'si) biraz daha azdır. Ayrıca Mars, Dünya yarıçapının yarısına ve kütlenin onda birine sahiptir. Bu, Dünya'dan daha küçük bir hacme (~% 15) ve ortalama yoğunluğa sahip olduğu anlamına gelir.
Mars, Dünya'nın 23.44 ° 'sine benzer şekilde 25.19 derecelik bir eksenel eğime sahiptir. Buna bağlı olarak, Mars'ın Dünya'ya çok benzer mevsimleri vardır, ancak ortalama olarak Mars yılı yaklaşık 1.88 Dünya yılı olduğu için neredeyse iki kat daha uzun sürerler.


Mars İle Dünya Arasındaki Farklılıklar:
Dünyada düşman koşullarında hayatta kalan bazı ekstremofil organizmalar olmasına rağmen , yaklaşık Mars'ı simüle eden simülasyonlar da dahil olmak üzere, bitkiler ve hayvanlar genellikle Mars yüzeyinde mevcut ortam koşullarında hayatta kalamazlar.
Atmosferik basınç Mars'ta çok düşük olduğu için basıç düzenleyiciler insanlar olmadan hayatta kalamaz. Uzay araçlarına benzer şekilde 30 ve 100 kPa arasında basınç düzeyine sahip yaşanabilir yapılar nşa edilmesi gerekir.
Mars'ın yüzey ağırlığı , Dünya'nın% 38'i kadardır. Yüzeyde yerçekimi olsada bu yeterli değildir. Düşük yerçekimi birçok kas ve kemik hastalıklarına yol açabilir.
Mars iklimi Dünya'dan çok daha soğuktur, ortalama yüzey sıcaklıkları 186 ila 268 K (−87 ve −5 ° C; −125 ve 23 ° F) arasındadır (mevsime ve enleme bağlı olarak).
Mars'taki su bilindiği üzere çok azdır. Mevcut verilere göre yüzey gezginleri, Dünya'nın en kurak çölünde bulunan sudan daha az su keşfetti.
Mars, Güneş'ten yaklaşık% 52 daha uzak olduğu için birim alan başına üst atmosferine giren güneş enerjisi miktarı ( güneş sabiti ) Dünya'nın üst atmosferine ulaşan enerjinin sadece% 43.3'ü kadardır. Bununla birlikte, çok daha ince atmosfer nedeniyle, güneş enerjisinin daha yüksek bir kısmı yüzeye ulaşır.
Küresel toz fırtınaları yıl boyunca yaygındır ve güneş ışığının yüzeye ulaşmasını engelleyerek haftalarca tüm gezegeni kaplayabilir. Belki daha da önemlisi, bu fırtınalar yüzeydeki gezginlerin veya gelecekteki yerleşkelerin güneş panellerini kaplayabilir, uzun süre elektrik üretimini etkileyebilir ve Dünya ile iletişimin kesilmesine yol açabilir.
Mars'ta yağmur ve bulut neredeyse hiç yok. Bu nedenle soğuk olsa bile, sürekli ( toz fırtınaları hariç ) güneş panellerinin tozsuz günlerde kesintisiz ve maksimum verimlilikle çalışabileceği anlamına gelir.
Manyetosferin olmaması nedeniyle , güneş parçacık olayları ve kozmik ışınlar Mars yüzeyine kolayca ulaşabilir.
Mars atmosferi zehirli,% 95  karbondioksit ,% 3 azot,% 1.6 argon ve toplam% 0.4'den az oksijen de dahil olmak üzere diğer gazların içerir.
İnce atmosfer, atomlar arasındaki moleküler bağlarda kararsızlığa neden olan ultraviyole güneş ışığını tutamaz.
İnce atmosfer nedeniyle, gündüz ve gece arasındaki sıcaklık farkı Dünya'dakinden çok daha büyüktür, tipik olarak 70 ° C (125 ° F) civarındadır.



Mars’ta Kolonileşmek:
Koloni kavramı aslında çoğunlukla siyasetteki ‘‘sömürge’’ anlamında kullanılsada, kavramın anlamı uzay alanında da pek değişmiyor. Sonuçta yine bir bölge ele geçiriliyor ve oraya insanları yerleştiriyoruz. (en azından şu anlık teoride istiyoruz.) Yani kısaca Mars’ı sömürge altına almak istiyoruz. Bilimsel olarak kolonileşme kavramı internet kaynaklarındaki bir makalede şöyle ifade ediliyor:
‘‘Kolonizasyon, kendini genişletme ve kendini besleme potansiyeline sahip kalıcı habitatların kurulmasını gerektirir.’



Mars’ta kolonileşmek yakın gelecekte mümkün. Öngörülen sorunları baz aldığımızda tek kurtuluş yolumuz gibi gözüküyor. Devletlerinde kolonizasyon için program hazırladığı, özellikle de Özel uzay-havacılık şirketlerinin yatırımlarıyla giderek daha heyecanlı bir hale gelen Mars yolculuğu, SpaceX’in kurucusu Elon Musk’a göre sadece 8 yıl içinde gerçek olabilir. Elon Musk kolonizasyon için ilk insanlığı yolculuğu 2024’te gerçekleştirmeyi planlıyor.

Elon Musk, Mars insan göndermek için tek umudumuz olduğu düşüncesindeyim ancak bunun 2024 yılında gerçek olabileceğini pek sanmıyorum. Nitekim insanlı görevlerin düzenlenebilmesi için teknolojik ve finansal boyutları beraber yürüterek iki açıdan da en olunabilir teknolojiyi kullanmamız gerekiyor. Teknolojik ve finansal boyutlar göze alındığında maliyeti azaltma açısından iki çözüm yolu karşımıza çıkıyor. Çözümlerden ilki zaten yıllardır NASA tarafından uygulanan Mars ile Dünya’nın birbirine en yakın konumda uzay arçalarının fırlatılması yöntemi. Gayet akıllıca bir yöntem bu yüzden insanlı uçuş ve test misyonlarında da bu uygulanacaktır.

Yani Mars’a bir roket göndereceğimiz zaman, Mars’ın Dünya’ya en yakın konumda olduğunda göndermeliyiz. Aksi takdirde finansal olarak işin için çıkılamaz. Mars ile Dünya birbirlerine iki yılda bir en yakın konuma geliyor. Bu da süreci hayli uzatıyor.
Örnek verecek olursak; Mars’a insanlı uçuş düzenlenmeden önce insansız test uçuşları gerçekleştirilmesi gerekiyor. Yine bu test uçuşlarıda Mars ile Dümya’nın birbirine en yakın konumda olduğunda gerçekleştirilmeli. İlk test roketinin Ocak 2021’de fırlatıldığını varsayarsak Mars’a varış süresi yaklaşık 6 ila 9 ay sürecektir. Bu insanlı bir uçuşun provası olduğu için insanları geri getirecek bir uzay aracıda olmalı. Geri dönüş süresinide ortalama 7 ay sürdüğünü düşünürsek uzay aracı şubat 2022’de Dünya’ya dönmüş olur. İlk insanlı uçuş 2 yıl sonra (2021’den) 2023’de gerçekleşir. Ancak bu adı üstü bir test uçuşu. Testin başarısız olma ihtimali çok yüksek. Başarısız olduğunda 2 yılda bir bu şekilde test uçuşunun gerçekleştirilmiş olur.
Söz konusu diğer yöntem ile ilgilide bana bu makalem için ropörtaj veren Marslı ve Artemis yazarı, Marslı filmi senaristi Andy Weir ‘'Maliyeti azaltmanın en muhtemel yolu yeni teknoloji icat etmektir. İnsanlarda henüz bunun üzerinde çalışıyor.’’ Cümlelerini ifade etti.

Bu sözlerin ve konunun ayrıntılarını, insanlı uçuşun olunabilirliğini sayın Ümit Büyükyıldırım hocam şu sözler ile anlatıyor:
‘‘Elon Musk, bu konuda oldukça kararlı görünüyor. Hedefi ise sadece Mars'a ayak basmak veya küçük bir üs kurmak değil, orada binlerce insanın yaşayabileceği büyük bir koloni kurmak. Bunu gerçekleştirebilmek için birkaç zorluğun üstesinden gelmek gerekiyor. Öncelikle binlerce insanı ve onların ihtiyaç duyacağı tüm kaynakları Mars'a taşımak için yüzlerce uçuş yapılması gerekiyor. Bu da oldukça yüksek bir maliyet anlamına geliyor. Ancak Elon Musk ve SpaceX, maliyet düşürme konusunda oldukça başarılı. Yeniden kullanılabilir roketlerin yanı sıra, roketlerde ve mekiklerde kendi özel teknolojilerini geliştirerek fırlatma maliyetlerini  şimdiden epeyce düşürdüler.
Bir diğer sorunsa gerekli uzay aracının geliştirilmesi, Mars yüzeyinde pratik şekilde yaşam alanları kurulması, radyasyon ve yerçekimi gibi teknik sorunların aşılması. Elon Musk'ın şu ana kadar gerek SpaceX'le gerek Tesla ile gerekse de diğer alt şirketleriyle başardıkları, bundan sonrası için problemlerin aşılması konusunda umut veriyor. 2024'te Mars'a ilk insanlı uçuşu planlayan Elon Musk'ın ve SpaceX'in önünde yaklaşık 5 yıl var ve teknolojinin üstel olarak geliştiği bir dönemde 5 yıl, hiç de azımsanacak bir süre değil. Elon Musk'ın çalışanları üzerinde yarattığı baskı da gelişmeleri hızlandıran bir başka etken. Bu 5 yıllık sürede problemlerden bazılarının çözüme kavuşması söz konusu olabilir. Hedeflendiği gibi binlerce insan olmasa bile, Mars'ın yüzeyinde kurulacak ufak bir kolonide yaşayacak küçük bir grup insan bile insanlık tarihi adına yeni bir dönüm noktası demek. Böyle bir dönüm noktası, insanoğlu için yeni bir heyecan kaynağı olabilir.’’

Değerli hocamında bahsettiği gibi finansal olarak piyasadaki en uygun teknolojiye sahip şirket SpaceX. Her ne kadar geleneksel lansman maliyetleri göz önüne alındığında, herhangi bir uzay kolonizasyonunun mevcut olması için gereken büyük miktarda para için acil bir olasılık olmasa da,  2020'lerde lansman maliyetlerinde radikal bir azalma ihtimali var. sonuç olarak, bu yöndeki herhangi bir çabanın maliyetini azaltır. Düşük dünya yörüngesine 22.800 kg'a (50.300 lb) kadar yük kapasitesi veya Mars'a 4.020 kg'a (8.860 lb) kadar piyasaya sürülen lansman fiyatı 62 milyon ABD doları olan  SpaceX Falcon 9 roketleri zaten "sektördeki en ucuz"  SpaceX'in yeniden kullanılabilir planları arasında Falcon Heavy ve gelecek Starship dahil olmak üzere metan bazlı fırlatma araçları. SpaceX yeniden kullanılabilir teknolojiyi geliştirmede başarılı olursa, "alana erişimin maliyeti üzerinde büyük bir etkisi olması" ve uzay fırlatma hizmetlerinde giderek daha rekabetçi olan pazarın değiştirilmesi beklenir

Elon Musk bu kararlılıkta Mars’a ilk insanlı uçuşu bence 2030'lu yıllarda gerçekleştirebilir. Sayın Tansu Daylan hocam, Mars’a insanlı uçuştan önce düzenlenecek olan Artemis görevinin Covid-19 pandemis nedeniyle ertelenebileceğini dolayısıyla Mars misyonlarında aksayabileceğini belirtti.
Burada bahsini ettiğimiz konu insanlı uçuş. 1960’lı ve 1970’li yıllardaki Apollo görevleri gibi. Bir grup insanın Mars’a yerleştirme planında söz edebilmemiz için şu an biraz erken gibi gözüküyor.
Bu ifadeleri destekler nitelikte, Elon Musk’a yakın isimlerden birisi olan ve düşüncelerini benimle paylaşan Louis Balderas; ‘‘Elon Musk, 2024 yılına kadar insanların orada olmasını istiyor. Ben şahsen bunun olabileceğine inanmıyorum. Mars kolonizasyonu için en iyi seçeneğimizin SpaceX aracılığıyla olduğuna inanıyorum.Elon'un 2024 dediğine inanıyorum ama çok erken olduğunu düşünüyorum. Belki 2030 diyebilirim.’’ İfadeleriyle 2024 tarihinin çok erken olduğunu dile getirirken, yazar Andy Weir’da şu sözler ile destekliyor:
‘‘Sonunda bir gün olacak, sorun sadece ne zaman olduğuyla alakalı. Elon Musk’ın 2024’e kadar Mars’a insanlı uçuş gerçekleştirme hedefi çok erken. 2050’li yıllara kadar Mars’ta insan olacağını sanmıyorum.’

Ben de tüm hocalarımın belirttiklerini destekleyerek, Mars kolonizasyonunun 2050’li yıllara kadar gerçekleştirilebileceğini düşünmüyorum. İnsanlı uçuşların ise 2030’dan önce olacağını varsaymıyorum. Nedenleri ise hem finansal ve teknik arasındaki mutabakatsızlık hem de oradaki yaşamı olumsuz yönde etkileyen ölümcül faktörler.

Astrofizikçi Sayın Tuğça Şener hocam, bu faktörler ile ilgili yüzeydeki radyasyon sorununa değinerek şu sözleri ifade etti:
‘‘Mars'ta bir şekilde yaşanacak olursa bu ancak yer altı tünelleriyle olabilir çünkü yüzeydeki radyasyona karşı uygun yapılar inşa edebilmek de ayrı bir dert.
Ne var ki tüm bu sistemleri mars'a götürmek, enerji kaynağı bulmak ve bunların sürekliliğini sağlamak göz önüne alındığında Mars'ta kolonileşmek bence şimdilik insanlığın harcı değil.’’
Ayrıca kolonizasyon gerçekleştiğinde, yaşamsal faktörleri sağlayan sistemlerde çıkacak en ufak arızanın dahi büyük ölümcül sonuçlara yol açabileceğide söz konusu.
Tüm bu söz konusu risklerden önce birde Mars’a ulaşım konusunda da büyük oranda sorun ve risk var.  Elon Musk’ın 67’nci Uluslararası Astronomi Kongresi’nde yaptığı sunumda bu sorunları ve olası riskelere değiniyor. ‘‘Mars kolonizasyonu için birçok basamak var. Aksi takdirde, ölüm kaçınılmaz olabilir.’’ Musk’ın da dediği gibi, ‘‘gönüllüler ölümü göze almalı.’’

Bu ölümcül risklerden ilki daha Dünya’ı terk etmeden başlıyor.



Mars’a Gönderilecek Roket Henüz Dünya’yı Terk Etmeden İnfilak Edebilir
Söz konusu roket, 121 metrelik boyuyla uzay keşfi tarihinin en devasa uzay aracı olacak. 550 bin tonluk itiş gücüyle korkunç güçlü motorlara sahip olması gereken BFS, henüz atmosferden çıkılmadan önceki süreçte kaza yaşamamak için mükemmel bir mühendisliğe sahip olmalı. Yörünge görevlerinde bile yakın geçmişte birçok kaza yaşandı. Örneğin Orbital ATK’in Antares roketi havaya uçtu, Virgin Galactic’in White Knight Two uzay gemisi çakıldı, Roscosmos’un Proton uzay kapsülü kontrolden çıkarak parçalara ayrıldı, Japonya’nın uydusu Hitomi kayboldu. SpaceX ise Haziran 2015’te patlayan Falcon 9’un ardından bir tanesini de Eylül 2016’da benzer bir şekilde kaybetti. İstatistiksel veriler baz alındığında, 1981 ve 2011 yılları arasında toplam 833 mürettebat taşınan NASA Uzay Mekiği Programında denilen Challenger ve Columbia misyonları sırasındaki kazalarda 14 kişi hayatını kaybetti.
BFS’yi ateşleyecek SapceX’e özgü Raptor motorları kullanacak. Yörüngede uzay gemisinden ayrılıp tekrar iniş yapacak yeniden kullanılabilir roketin, taşıyacağı dev yükler gibi kusursuz olması yıllar alacaktır. Birçok şeyi yeni baştan planlamak gerekecektir.



Yüksek Radyasyon Ölümcül Sonuçlara Yol Açacaktır
BFS, yeniden kullanılabilir bir uzay gemisi olarak Dünya ve Mars arasında mekik dokuyacak. Bu da güneşten saçılan enerji yüklü parçacıklardan korunması için muazzam bir kalkana sahip olması gerektiği anlamına geliyor. Ancak bunun nasıl olacağını henüz bilmediğimiz gibi, radyasyondan fazlasıyla etkilenmiş uzay gemisi tekrar kullanılabilecek mi sorusu da cevaplanmalı. NASA’nın Curiosity yolculuğunda elde ettiği verilere göre, 9 ay sürecek tek yönlü yolculuk koruması olmayan astronotların 0.3 sievert radyasyona maruz kalması demek. Bu da, 24 CAT taramasına girmeye eşdeğer. Başka bir deyişle, nükleer santral çalışanlarının yıllık radyasyon limitinin 15 katı. Ölüm sınırı 8 sievert olsa da radyasyon vücutta birçok soruna yol açabilir. NASA Ames Araştırma Merkezi’nden Chris McKAy, ‘radyasyonu en iyi bloke eden element olan su ile sorunun çözülebileceğini’ söylese de, asıl sorun Mars’a ayak basınca başlayacak. Curiosity’nin verilerine göre Mars’ta 500 gün bir 0.3 Sievert daha demek.


Mars’a İniş Esnasında Yüzeye Çakılabiliriz
Mars yüzeyine iniş gerçekleştirmek oldukça zor olacaktır. Mars’ın atmosferi Dünya’ninkine göre oldukça ince. Üstelik Mars’ta yer çekimi Apollo görevleri sayesinde tecrübe edindiğimiz Ay’daki yerçekiminden fazla. Bu da daha önce Ay’a yaptığımız uçuşlardaki iniş yöntemlerinden farklı bir yöntem kullanmamız gerektiği anlamına geliyor. Daha önce Mars’a gönderdiğimiz roverlar ile iniş konusundaki farklı yöntemleri kullandık ve tecrübe edindik. Özellikle Curiosity’de oldukça zorlanılmıştı.
Elon Musk’ın planına göre ise, BFS Mars atmosferine saatte 100.000 kilometre hızla girecek. Kızıl kumlara inme esnasında ise ‘süper retro itki sistemini’ kullanacak. Yani, Falcon 9 roketinin yere inmesini sağlayan sistem. Doğal olarak, bu teknoloji BFS için fazlasıyla geliştirilecek. Daha da önemlisi, Falcon 9’un dikey iniş yapmasını sağlayan kritik manevra BFS için Mars atmosferinde çok daha zor olacak. Çok daha ince bir atmosfere sahip olan Mars’a inişte, BFS’nin kullanacağı yakıt miktarından en az 1700 dereceye dayanması gereken ısı kalkanına kadar her detay çok önemli. En ufak hata, kaçınılmaz ölüm demek. 1 ton ağırlığındaki Curiosity’nin tarihi inişini hatırlarken, BFS’nin 550 ton taşıma yükü olacağının da altı çizilmesi gerekiyor. Mars atmosferi insan vücudunu mahvedebilir. Yerçekimsiz ortamda bulunmanın kas ve kemik yapısı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu biliyoruz. Uluslararası Uzay İstasyonu’nda (UUİ) görev yapan mürettebat da kas ve kemik erimesi yaşamamak için günde en az 2 saat egzersiz yapmak zorunda. Kaslar geri kazanılsa bile, kemiklerin kaybettiği kalsiyum ancak Dünya’ya geri dönüldüğünde üretiliyor. Atmosferi Dünya’nın 10’da biri, çekim kuvveti ise 0.38’i kadar olan Mars’ta çok zorluk çekmeyeceğimize yönelik bir inanış var. Hatta bazı filmlerde Super Mario gibi zıplayabileceğimiz düşüncesi yansıtıldı. McKay ise gerçekten birilerini göndermeden Mars’taki 0.38G kuvvetinin nasıl bir etkisi olacağını anlayamayacağımızı söylüyor.



KALICI YAŞAM: MARS’I DÜNYALAŞTIRMAK:
Mars’ta kolonileşmek ve Mars’ı Dünyalaştırmak farklı kavramlar. Kolonileşmek yaşanabilir ufak bir ekosistem yaratmaktır. Dünyalaştırmak ise gezegenin adeta kimyası ile oynayarak kendi kendine doğal bir şekilde yaşam döngüsünü devam ettirmek için gerekli yaşamsal fonksiyonlarla gezegene sürdürülebilirlek kazandırmaktır. Ekosistemi baştan yapılandırmaktır. Eğer Mars’ı tekrar yapılandırmayı başarabilirsek gelecekteki sorunların temeli olacak Dünya’ya alternatif üretmiş oluruz, yani gelecekte yeni Dünya'mız olabilir.
Nitekim Mars kolonizasyonunu 2050’li yıllara kadar zor bir ihtimal olduğu halde tutupta gezegeni dünyalaştırmak ancak bilim kurgu filimlerine konu olabilecek kadar uçuk bir hayal.
Bu makale için özel olarak röpörtaj veren ve düşüncelerini aktaran NASA roket mühendisi, uzay eğitmeni Kevin J. Debruin‘‘Mars'ı değiştirmekten bahsediyoruz. Kalıcı yaşam için aslında gerekli değildir. Kolonilerde kalıcı olarak yaşayabiliriz ve büyük olasılıkla bu olacak. Mars'ı dünyalaştırmak üzerine olan düşünceler oldukça hayalidir. Ama fikri eğlendirmek ve olunabilir kılmak için; Önce bir atmosfere ihtiyacınız olacak ve bunun için güneş rüzgârından korumak için manyetik bir alana ihtiyacınız olacak. Mars'ın demir çekirdeği uzun zaman önce soğudu ve manyetik alan kayboldu, bu da güneş rüzgârının atmosferi uzaklaştırmasına izin verdi. Manyetik Alan, atmosfer, daha sonra hayatta kalmak için suya, havaya vb. gibi fonksiyonlar gerekir.’’ Cümleleriyle bu düşüncelerimi destekliyor.

Eğer ileride bir gün gerçekten Mars’ı tamamıyla dünyalaştırabilirsek (muhtemen birkaç yüzyıl sonra) bunun nasıl olacağını, Kevin J. Debruin hocamın bahsettiği yöntemleri detaylandırarak anlatalım. Birkaç kimyasal ve fizksel yasayla birlikte Mars’ dünyalaşabilir. Tabi bunlar beşeri olarak yapılan yapay faktörler olacaktır.


İlk olarak yazar Andy Weir’ın;
''Mars’ı dünyalaştırmak için ilk olarak gezegenin buz kapaklarını eritmeniz ve bunu gerçekleştirmek için gezegene muazzam miktarda ısı eklemeniz gerekir.’’ cümleleriyle bahsettiği gibi, gezegeni ısıtmamız lazım. Çünkü gezegenini ısıtarak yüzeydeki katı halde bulunan suları eritebilelim. Andy Weir cümlelerine bunun gerçekleştirebilmenin sahip olduğumuz teknolojinin kat ve kat üstü teknoloji gerektirdiğini belirterek devam etti. Fakat ben bu cümleye pek katılmadığımı belirtmek istiyorum. Gezegenin yörüngesine bildiğimiz anlamdaki devasa aynalar yerleştirerek yüzeye nüfuz eden doğal güneş ışığını arttırmış oluruz. Bu sayede de mevcut buzları eritebiliriz. Bu yöntem birkaç onyıl içerisinde gerçekleştirilmesi muhtemel olabilir. NASA’nın planlamalarıda bu yönde. Ancak şu anda ilk olarak kolonizasyona odaklanmış durumdayız.
Gezegeni ısıtmanın internet kaynaklarında geçen bir diğer yöntemi de, yüzeyde 20 km derinliğinde mahal adı verilen derin çukurlar açmak. Bu çıkurlar sayesinde  iç kesimlerdeki ısı enerjisinin yüzeye çıkarılması sağlanarak yüzey sıcaklığını arttırmak planlanıyor. Ancak gelin görünki bu yöntem yüksek maliyet ve yüksek teknoloji gerektirir. Biliyoruz ki milyarlarca yıl önce gezegende yaşamın son bulmasına yüzeyin meteorlar tarafından incelerek çekirdeğin soğuması sebep oldu. Buda 20 km derinliğindeki mahallerin açılması durumunda gezegenin mevcut ısısını daha da kaybetmesine yol açabilir. Yani ikinci yöntemi çöpe atıyoruz.
Sadece ısı gerekmiyor, bir atmosfere de ihtiyacımız var. Tabi bundan önce atmosferi güneş rüzgarlarından koruyabilecek kalkan görevi gören manyetik alana ihtiyacımız var. ''Mars’ın Manyetik Alanı Neden Yok?'' başlığı altında da belirttiğim gibi manyetik alan için sıcak bir çekirdeğe ve güçlü dinamo etkisine sahip olması gerekir. Yapay olarakta çekirdeği tekrar ısıtmanın şu anda bir hayal olduğuna değinmek isterim. Tabi NASA yapay manyetik alan yaratmaktan yana, bunun içinde hala çalışmalar devam ediyor.
Bahsini ettiğim tüm faktörler birbirleriyle ilişkili. Faktörlerden birisi olmadığında yaşam ya hiç olmuyor, ya da diğerleri için yapılan çalışmaların bir önemi kalmıyor. Sonuçta her ikisi de aynı kapıya çıkıyor.

Açıkça belirtmek istiyorum ki; belirli bir bölgeyi tamamıyla yapay olarak sürdürülebilmek, kolonize etmek yaklaşık 50 yıl içerisinde muhtemel. Ancak Mars’ın Dünyalaştırılmasını bırakın 50 yılı 300 ila 500 yıl içerisinde bile hayli zor olduğunu düşünüyorum. Bence o gezegenin devri kapandı bile. Ama tekrar belirtiyorum, yapay sürdürülebilik ile kolonizasyon kısa süre içerisinde gerçeklilik vaad ediyor.



Makalemi özetleyici nitelikte olan değerli Ümit Büyükyıldırım hocamın şu sözleriyle noktalamak istiyorum:
‘‘Mars'ın kolonileştirilmesi, insanlık için sadece bir heyecan kaynağı değil, aynı zamanda kaynakları giderek tükenen, ekosistemi ve dengesi bozulan Dünya'ya alternatif bir yaşam alanı sunması açısından insanlık için yeni bir umut olabilir. Elbette ki Mars'ın dünyalaştırılması birkaç on yıl içinde mümkün olmayabilir. Ancak bir yerlerden başlanması gerekiyor.’’

Bilimle kalın…



TEŞEKKÜRLER
Tansu DAYLAN
Ümit BÜYÜKYILDIRIM
Andy WEIR
Tuğça ŞENER
Louis BALDREAS
Kevin J. DEBRUİN
Libby JACKSON
Ozan ÜNSALAN
Fatih KORKMAZ

Kendilerine; verdikleri desteklerden, yönlendirmelerden ve tavsiyelerinden dolayı teşekkürlerimi sunarım.



KAYNAKÇA
Başlık: National Geographic
L'Officiel Hommes Dergisi
NewTech Dergisi
Populer Science
Akşam Gazetesi
Yeni Şafak Gazetesi
Yeni Birlik Gazetesi
Milliyet Express
Kozmik Anafor
DijitalX



Yorumlar

Popüler Makaleler

Geleceğin Serveti: Asteroit Madenciliği

60 Yıllık Hayal:TOGG